PEEKAY/PK



Herkese merhaba arkadaşlar. Bu blogda yazdığım ilk yazım olacağı için kelimeler kafamda depar atmakta ancak düzgünce bir araya gelememektedirler. Bu yüzden şimdiden affınıza sığınıyorum. Açıkça itiraf etmem gerekirse çok fazla film veya dizi izleyebilen bir insan değilimdir. Bu yüzden de izlediklerimi buraya yazarak hem sizinle paylaşmış oluyorum hem de ne izlemişim hangi film hakkında ne düşünmüşüm bunları okuma imkanı veriyorum kendime. Neyse lafı uzatmadan başlayalım.

 Bu filmi hocamız önermişti ki iyi ki de önermiş. Filmi o kadar beğendim ve o kadar merakla izledim ki sınıfta izlemeye başladığım bu film yarıda kalınca eve gider gitmez internetten açıp izlemeye aynen devam ettim. Sonraki gün sınıfta tekrar açılmasına rağmen yine sıkılmadan izledim ki aynı filmi iki kere, bir de üst üste izlemek bana göre değildir. Neyse efendim konusuna gelecek olursak ;

Peekay'imiz (sarhoş manasına geliyor) uzaydan araştırma için bu güzel(!) dünyamıza gelir. Çıplak bir şekilde olduğunu söylemeli miyim? Bunun bir kolyesi vardır, bu kendi gezegenindekilerin onu dünyadan almasını sağlayacak bir tür verici ya da uzaktan kumanda gibi bir şeydir. Parlak ve gösterişli bir şey olması bir adamın dikkatini çeker ve onu Peekay'imizden çalar. Sonra kovalamaca başlar fakat Peekay'imizin elinde adamdan alabildiği bir kasetçalar dışında bir şey kalmaz. İşte bundan sonra Peekay'in zorlu ve bir o kadar da eğlenceli macerası başlar. Dizinin genel olarak ele aldığı konu dinler ve kültürler arasındaki farklar ve çatışmalardır. Çalınan kolyesini ararken insanlardan ''Ben Tanrı mıyım ki senin istediğin şeyi bulayım?'' ''Ben ne bileyim Tanrı'ya sor.'' gibi tepkiler alınca bu Tanrı kimse çalınan kolyemin yerini o biliyor herhalde diyerek Tanrı'yı aramaya başlar. Ne yazık ki onlarca farklı dinin ve yüzlerce farklı mezhebin bulunduğu bu dünyada hele ki milyonlarca farklı türden insanın yaşadığı Hindistan'da asıl Tanrıya ulaşması hiç kolay olmayacaktır.


                                       Filmde en güldüğüm sahnelerden birini sizin için derledim. :d

Bir de Peekay'e arabasıyla çarpan ve sonra vicdan yapıp ona bakan adam favorilerimdendi. Hele o müthiş Bolywood'a has müthiş dansları ve şarkısı harikaydı. Şarkısını kendimce mırıldanıp durmuştum bir süre.

Bu arada yeri gelmişken söyleyeyim. Peekay konuşmayı bilmiyordu çünkü kendi gezegeninde zihinsel yollarla anlaşabiliyorlardı. Bu yüzden konuşulan dili öğrenmek için birinin elini tutup dilleriyle ilgiyi tüm bilgiyi zihnine aktarması gerekiyordu. E hal böyle olunca da önüne gelenin eline saldırıp tutmaya çalışıyordu. :p

Gelelim bir başka esas karakterlerimizden birine... Jaggu yanlış hatırlamıyorsam Belçika'da öğrenim gören Hindu bir genç kızdır. Tesadüfler sonucu Sarfaraz adında Müslüman bir gençle tanışır ve birbirlerine aşık olurlar. Her şey son ana kadar mükemmeldir. Ta ki Jaggu ailesine Sarfaraz'dan ve tabi ki onun dininden bahsedene kadar! Ailesi özelliikle de babası Hinduizm'e ölesiye bağlı, her koşula uygun bir tanrıyı yanında taşımayı ihmal etmeyen ve dahası her işini Tapasvi'nin onayıyla yapan bir Hindu'dur. Ve haliyle bu evliliğe karşı çıkar, kızının Tapasvi' den evlilik konusunda görüşünü almasını ister. Tapasvi kendinden beklenecek şekilde bu evliliğe karşı çıkar ve Müslümanlara güven duyulmamasına dair sözlerle kızın aklını çelmeye çalışsa da kız kararlıdır ve Sarfaraz ile evlenecektir. Düğün günü geldiğinde Jaggu nikah salonunda( ya da kilise her neyse :d) beklemeye  başlar. O sırada evlenecek bir başka kız kedisini tutmasını Jaggu'dan rica eder. Kabul eden iyi niyetli kızımızın birkaç dakika sonra aldığı mektupla dünya başına yıkılır. Gelen mektup bir ayrılık mektubudur. Sonra kızımız tasını tarağını toplar ve ülkesine geri döner. Bir televizyon kanalında sunuculukla uğraşırken yaptıkları haberleri saçma bulur ve patronu bunun üzerine kendisinin daha iyi bir haber bulmasını söyler. Ve bunun üzerine bir gün Tanrıyı aramak amacıyla broşür dağıtan Peekay ile karşılaşır. Jaggu bu adamda bi işler var diyerek Peekay'in peşini bırakmaz ve bulduğunu umduğu yeni haberinin peşinden ayrılmaz. Peekay buna uzaydan geldiğini itiraf ettiğindeyse kızımız tabi ki inanmaz ve deli muamelesi yaparak yanından uzaklaşır. Peekay'imizin bir diğer özelliği yalan söylenip söylenmediğini anlayabilmesidir. Jaggu Peekay'in bu özelliğinin farkına bir şekilde varır ve ona inanır. İşte bundan sonra Peekay hem kolyesini aramaya hem de insanlara- özellikle Tapasvi'ye-  dinlerle ilgili yanlışları kanıtlamaya başlar. Tapasvi düzenbazın tekidir ve insanların sorunlarına çözüm aramak yerine işi yokuşa sürer ve buna rağmen saygı görür. (Mesela bir adamın karısı hastaydı ve ona falan yere gidip falan yere çıkıp falan km yürüyüp filanı yap der genelde) Peekay buna karşı çıkar ve akılcı fikirlerini insanlara anlatmaya başlar tabi bu Tapasvi'nin işine gelmez. Ayrıca en başta Peekay'in kolyesini çalan adam kolyeyi Tapasvi'ye satar ve o da milleti ''Bu kolye Davut'un(yanlış hatırlıyorsam affola) davulundan kopan bir parçadır.'' diyerek kandırarak saygınlığını arttırır. Peekay ise evine gitmesini sağlayacak kolyesini Tapasvi'den almaya niyetlidir.

SPOİ: Filmin sonunda Peekay kolyesine kavuşmakla beraber bazı olayları da açıklığa kavuşturmuştur. Aslında mektup Jaggu'ya değil kedisi olan bayana gönderilmiştir. Ve Jaggu da mektubu sandalyede bırakarak olay yerini terkettiğinden ondan sonra gelen Sarfaraz mektubun Jaggu tarafından kendisine yazıldığını düşünür. Çünkü mektubun sonunda her hangi bir isim yazmıyordur. Bu da insanlarda yaratılan algının ne tür sonuçlar doğurabileceğine en güzel örneklerden biridir. Peekay'imiz ne yazık ki gider ayak Jaggu'ya aşık olur fakat aşkını kalbine gömerek gezegenine döner. Ve bundan son ana kadar Jaggu'nun da haberi olmaz. Peekay'in kasetçalarını Jagu'nun sesiyle doldurmasıyla Jaggu bu durumu öğrenir. Pek çok insana yeniden düşünebilme imkanı sunan Peekay arkasında gözleri yaşlı bir Jaggu ve bizi bırakarak uzay aracına biner. 


Jaggu ve Sarfaraz ^^

Tapasvi -.-
 Film biter ve şu sözler kalır zihinlerde;
 ~ Dünyanızda iki Tanrı var. Biri sizi yaratan, diğeri sizin yarattığınız...Ve ben sizin yarattığınız tanrıyı bilmiyorum ama sizin yarattığınız tanrıdan korkuyorum, tıpkı size benziyor sizin Tanrınız da... Küçük, yalancı, yozlaşmış, zenginlerin yanında fakirlerden uzakta...
~Arkasına hiç bakmamıştı. Belki de gözyaşlarını saklıyordu. Hem bir şey öğrenmiş, hem de bana bir şey öğretmişti.Yalan söylemeyi öğrenmişti. Öğrettiği şey ise aşkın gerçek anlamıydı.Beni bırakabilecek kadar çok sevmişti.

 Bu filmi kesinlikle izlemenizi öneriyorum arkadaşlar. Eminim ki bu film, birçok şeye bakış açınızı değiştirecek. Hoşçakalın...





         
































0 yorum:

Yorum Gönder

 
Dizi ve Film Günlüğü Blog Design by Ipietoon